Cennet kadınlarının efendisi: hz. Fatima

Hz. Fatıma validemiz Peygamber Efendimiz ’in ﷺ iki torunu Hasan ve Hüseyin’in ﷺ annesidir. Hz. Ali’nin hanımıdır. Babası enbiyalar serveri Muhammed Mustafa’dır. Hz. Peygamber’in ﷺ en küçük kızıdır. Zehra ve Betül lakabı vardır. Zehra “aydınlık yüzlü kadın” Betül “iffetli ve namuslu kadın” manasına gelir.
Mekke döneminde babasına yapılan zulümlere şahit oldu. Medine’ye Hz. Ebû Bekir’in ve Hz. Ali’nin ailesiyle birlikte küçük bir kervanla hicret etti. Evliliği Hicretten sonra Medine’de Hz. Peygamber’ﷺ damat olma ümidiyle bazı sahabi büyükleri Fâtıma annemize talip oldularsa da Fahri Âlem Efendimiz ﷺ onu Hz. Ali’yle evlendirdi. Muhacirlerden olan ve fakir bir genç olan olan Hz. Ali’nin mehir verebilecek zenginliği yoktu. Fahri Kâinat Efendimiz ﷺ damadından zırhını satmasını istedi. Böylece mehir tamamlandı. Hz. Fâtıma’nın çeyizi kadife bir örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılma iki su kabıydı. Nikâhları mescidde kıyıldı.
Fâtıma annemiz mehrini kendi rızasıyla düğün masraflarında kullanılması için babasına gönderdi. Peygamber Efendimiz ﷺ Bilal’i görevlendirerek çarşıdan ikramlık malzemeler aldı. Sahabilere bal şerbeti, hurma ve gül suyu ikram edildi. Düğün yemeği olarak hurma, yağ ve süzülmüş yoğurttan yapılan yerel bir düğün yemeği verildi.
Yemek az olmasına rağmen bereketlendi, kalabalık sahabi gruplarına yetip arttı. Düğünde def çalındı ve güzel, manalı sözler defler eşliğinde nameyle söylendi. O gün sahabiler hem erkekler tarafında hem de hanımlar tarafında tarifsiz muhabbet yaşadılar. Bu iki fakir ihlâslı gencin düğününde sanki göklerden ilâhî huzur ve sevinç yağmıştı.
Evlatları
Hz. Fâtıma annemiz ilk defa Hasan’la annelik duygusunu yaşadı. Bebeği Allah Resûlü’ne ﷺ götürdüler. Resûlullah Efendimiz ﷺ yeni doğan bebeklere tahnik yapardı. Hurma biraz çiğner bebeğin ağzına sürerdi. Toruna da tahnik yaptı. Resûlullah ﷺ torununun ismini Hasan koydu. Kulağına ezan okudu. O zamana kadar hiçbir bebeğin kulağına ezan ve kamet okunmamıştı. İlk defa Hz. Hasan’ın kulağına okundu ve bir sünnet olarak yenidoğan yavruların kulaklarına okunmaya devam etti.
Allah Resûlü ﷺ Hasan için ayrıca bir koyun kestirdi ve müminlere ziyafet verildi. Bu yemeğe akîka yemeği denildi. Hz. Hasan’ın ardından bir yıl sonra Fâtıma annemizin ikinci çocuğu oldu. Yine Allah Resûlü’ne ﷺ getirildi. Hasan Ramazan ayında doğmuştu. İkinci bebek Şaban ayında doğdu. Resûlullah ﷺ bu masum yavruya da tahnik yaptı. İsmini Hüseyin koydu. Kulağına ezan ve kamet okudu. Akîka olarak koyun kestirdi. Müminlere ikram edildi. Daha sonraları Hz. Fatıma'nın üç çocuğu daha dünyaya geldiyse de yaşamadılar. Hz. Hasan ve Hüseyin hem Fâtıma annemizin hem de saadetli dedelerinin göz nuru oldu.
Allah Resûlü’ne Çok Düşkündü
Fâtıma babasına çok düşkündü. Evlendikten sonra da bu düşkünlüğü devam etti. Allah Resûlü ﷺ sürekli evlerini ziyaret eder hem de Fâtıma’nın kayınvalidesi Fâtıma bint Esed’i gönüllerdi. Fâtıma annemiz kayınvalidesine babasının gözündeki değerine göre davranırdı. O Allah Resûlü’ne ﷺ bakıp büyüten ikinci annesiydi. Gönüller Sultanı Efendimiz bu aileyi âdeta özel terbiyesi altına almıştı. Sabah namazlara kaldırır, nasihatler eder, ilgilenirdi. Zikirler öğretirdi. Çünkü Hz. Fâtıma’nın evlatları Hasan ve Hüseyin Hz. Peygamber’in ﷺ soyunu ve ahlâkını devam ettirecek, ümmete imamlık yapacak, şerîf ve seyyidler kervanının öncüleri olacaktı.
Hizmetleri
Fâtıma ev işlerini kendisi yapar, kuyudan su çeker, kırba ile su taşır, ununu kendi öğütürdü. Savaş zamanında Allah Resûlü’yle ﷺ bazı savaşlara da katılmıştı. Mücahidlere su ve yiyecek taşıyarak İslâm ordusunda hizmet etmişti.
Uhud savaşında Allah Resûlü’nün ﷺ dişi kırılıp yaralandığında Fâtıma annemiz de Allah Resûlü’nün ﷺ yanındaydı. Onu tedavi etmeye ve akan kanı dindirmeye çalışmıştı.
Allah Resûlü ﷺ vefatının yakın olduğunu anladığında durumunu kızına haber vermişti. Bunun üzerine Fâtıma ağlamaya başladı. Hz. Peygamber’in ﷺ ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını ve onun mümin kadınların ulularından olduğunu söylemesi üzerine de sevinmişti.
Allah Resûlü’nün ﷺ vefatı gerçekleştiğinde çok üzüldü. O hem saliha bir mümine olarak hem de bir baba olarak Fahri Kâinat Efendimiz’e ﷺ çok bağlıydı. Definden sonra Peygamber Efendimiz’in yardımcısı Enes b. Mâlik’ﷺ “Resûlullah’ın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı? Gönlünüz nasıl razı oldu?” diye çıkışıp ağladı. Günlerce gözyaşı döktü. Kalbini Allah Resûlü’nün ﷺ yokluğuna alıştıramadı.
Son ayları kederli ve sıkıntılı geçti. Hz. Peygamber’in ﷺ haber verdiği gibi onun vefatının ardından beş buçuk ay gibi kısa bir süre sonra vefat etti. O Resûl-i Ekrem’in ﷺ şu sözlerle övdüğü seçkin biriydi: “Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice bint Hüveylid, Fâtıma bint Muhammed, Meryem bint İmran, Âsiye bint Muzahhim’dir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/36.)
Kanaat Ahlâkıyla Yaşamak
Hz. Fâtıma tek başına bir destan. Baştan sona ibretlerle dolu bir kitap âdeta. Hayatından iki kareye dikkatimizi verelim. Birincisi onun üstün edep ve kanaatini anlatıyor: Peygamber Efendimiz’in ﷺ saadetli kızı, aynı zamanda İslâm devlet başkanının kızı olmasına rağmen ev işlerini kendisi yapıyordu. Evine kırbalarla su taşır, el değirmeninde un öğütürdü. Tabii bunları yaparken ellerinde kırba izleri ve nasırlar oluşurdu. Hz. Ali eşinin bu durumundan ve ona bir hizmetçi tutamamaktan dolayı üzülüyordu. Bir gün onun bu haline dayanamayarak “Ey Fâtıma! Hz. Peygambere ﷺ söylesen de sana bir hizmetçi verse olur mu?” dedi.
Fâtıma annemiz çaresizlikten dolayı Resûlullah Efendimiz’in ﷺ yanına durumu arz için gitti. Fakat o sırada sahabelerle oturuyordu. Bu durumda halini izhar etmekten çekinen Hz. Fâtıma, hacetini dile getiremeden evine döndü. Kızının bir ihtiyacı olduğunu ferasetiyle anlayan Resûl-i Ekrem ﷺ ertesi gün ilk iş olarak damadı Hz. Ali’nin evine gitti. Fâtıma annemizin yanına oturarak ihtiyacının ne olduğunu sordu. Fâtıma annemiz yine hayâ etti ve bir şey söyleyemedi. Bunun üzerine Hz. Ali, Allah resulüne ﷺ hizmetçi ihtiyacını anlattı. Hz. Peygamber ﷺ bu talep karşısında şöyle dedi: “Fâtımacığım! Ben daha suffa ehlinin ihtiyaçlarını gideremedim, sana nasıl hizmetçi vereyim.
Ey kızım Fâtıma! Ben sana hizmetçiden daha hayırlı bir şey öğreteyim mi? Bununla dünya ve ahiret işlerinde Allah ﷻ sana yeter. Her sabah namazından sonra otuz üç kere sübhânallah, otuz üç kere elhamdülillâh ve otuz üç kere de Allahüekber dersen Allah ﷻ sana dünya ve ahiret işlerinde yeter’ buyurdu. Fâtıma annemiz de cevaben üç defa “Allah ve resûlünden razı oldum” demiştir. (Buhârî, Humus, 6; Müslim, Zikir, 80.)
Fâtıma annemiz kendi eşine ve babasına ihtiyacını söylemeyecek kadar hayâ sahibiydi. Erkek sahabiler arasına son derece insanî bir ihtiyaç için dahi girmemeye gayret etti. “Betül” ismini taşıması böylesi bir hassasiyetin neticesiydi.
TALHA KAZIM BAHTIYAROĞULLARI