Gayret Nedi̇r?

Bil ki gayret, başkasının kendisine ortak olmasını hoş görmemektir. Şiblî şöyle demiştir:
“Gayret iki çeşittir: Biri beşerî gayret, diğeri ilâhî gayret. Beşerî gayret, insanın nefsinin arzuları için olur. İlâhî gayret ise, Allah Teâlâ’nın sevdiklerinin kalplerini, kendisinden başka her şeyden koruması için olur.” Yine Şiblî şöyle demiştir:
“Yüce Allah’ın nefisler üzerindeki gayreti, onları kendisinden başka şeylerde zayi olmaktan korumak için olur.”
Gayret iki kısımdır. Birincisi, Yüce Allah’ın kuluna karşı gayretidir. Bu, O’nun kulunu halka bırakmaması, onu halk için yaşamaktan sakındırmasıdır. İkincisi, kulun Hak için gayretidir. Bu, kulun Allah Teâlâ’nın dışında hiç kimse için bir nefes alıp vermemesi ve bir amel yapmamasıdır.
Gayret, Allah ’nın haklarına tazimde bulunmayı ve amelleri O’nun için (riyadan) temiz kılmayı gerektirir. Biliniz ki, Allah nın dostlarına karşı sünneti şöyledir: Onlar yüce Allah’tan başka birine yönelip onunla huzur bulduklarında, O’ndan başka bir şeye nazar ettiklerinde; Allah onların kalplerini sadece kendisine yöneltmek, kendisi dışında huzur bulduğu ve dost olduğu şeylerden boşaltmak için onların bu düzenini bozar, onları özel koruma altına alır.
Nitekim Hz. Âdem’e böyle yapmıştır. Hz. Âdem ebedî olarak cennette kalacağına güvenip nefsini buna ikna edince Allah kendisini oradan çıkardı. Aynı şekilde Hz. İbrahim oğlunu çok beğenip onu aşırı derecede sevince yüce Allah , oğlunu kesmesini emretti, böylece onun sevgisini kalbinden çıkardı. Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ’dan daha gayûr kimse yoktur. O bu gayûrluğundan dolayı gizli ve açık bütün kötülükleri yasaklamıştır.” “Muhakkak ki Allah Teâlâ, kulları hakkında gayûrdur. Mümin de gayûrdur. Allah Teâlâ’nın gayretine dokunan şey, kişinin Allah’ın kendisine haram kıldığı şeyleri yapmasıdır.”
Âlimler şöyle demişlerdir: “Hadislerde geçen Allah Teâlâ’nın vasfı olan gayret, mahlûklardaki olan kıskançlık anlamında değildir. Zira Allah Teâlâ, noksan sıfatlardan münezzehtir. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları, mahlûkatın sıfatlarına benzemez. Dolayısıyla Allah ’nın hakkındaki gayret, onu gizli ve açık bütün kötülüklerden alıkoyması, onları haram kılması ve şiddetle yasaklamasıdır. Çünkü gayûr, gayret ettiği kimseyi (ona zarar veren şeylerden) alıkoyar. Nitekim Resûlullah bunu açıklamış ve şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ’dan daha gayûr kimse yoktur. O bu gayûrluğundan dolayı gizli ve açık bütün kötülükleri yasaklamıştır.”
Allah şöyle buyurmuştur:
“De ki: Rabbim kötülüğün açık olanını da gizli olanını da yasakladı” (A‘râf 7/33).
Serî es-Sakatî’nin yanında, “Sen Kur’an okuduğunda seninle âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz” (İsrâ 17/45)
âyeti okundu. Serî talebelerine, “Bu perde nedir bilir misiniz? O gayret perdesidir. Allah ’dan daha gayûr hiç kimse yoktur” dedi. “Bu gayret perdesidir” sözünün mânası şudur: “Allah Teâlâ kâfirleri dininin hakikatini öğrenmeye ehil kılmamıştır.”
Hak Teâlâ çok gayûrdur. Bu gayretinden dolayı zatını tanımaya kendisinden başka hiç kimseye bir yol bırakmamıştır. Şöyle nakledilir: Allah , peygamberlerinden u birine, “Falan kulumun bana ihtiyacı var; benim de ondan bir hâcetim (yapmasını istediğim bir şey) var.
Eğer o benim isteğimi yerine getirirse, ben de onun ihtiyacını gideririm” diye vahyetti. Bunun üzerine o peygamber , “İlâhî, senin nasıl hacetin olur?” diye sordu; Allah şöyle vahyetti:
“Onun kalbi benden başkası ile huzur buldu. Kalbini ondan boşaltsın; ben de onun o hacetini yerine getireyim.”
Salihlerden biri şöyle demiştir: “Lübnan dağında dolaşırken karşıma bir genç çıktı. Gencin sıcak havadan ve rüzgârdan derisi yanmıştı. Bana bakınca geri dönüp kaçmaya başladı.
Ben peşinden onu takip ettim. Biraz kendisine yaklaşınca, ‘Tek kelime olsa bile bana bir nasihat ver’ dedim. Genç, ‘O’ndan çok sakının! O çok gayûrdur; kulunun kalbinde kendisinden başka hiç kimsenin bulunmasını sevmez’ dedi.”
Üstad Ebû Ali edDekkâk şöyle demiştir:
“Bir bedevî, Hz. Peygamber’in mescidine gelip bevletti. Sahâbiler hemen o adamı dışarıya çıkarmak istediler.” Üstad, bunu söyledikten sonra şöyle devam etti: “Bedevî, mescidin edebini çiğnedi, fakat yaptığı işten sahabe utandı. Adamın yaptığını gördüklerinde olayın büyüklüğü onlara ağır geldi. Aynı şekilde Allah ’nın azametini bilen kullar, O’nu gaflet ile zikreden bir kimseyi işittiklerinde ve edebini korumadan ibadet eden birini gördüklerinde bu onlara çok ağır gelir.”